Elatmanın Önlenmesi ve Kal Davası
T.C YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
Esas: 2000 / 1-14
Karar: 2000 / 23
Karar Tarihi: 26.01.2000
ÖZET: Davalıya yöntemine uygun biçimde gerekli tebligat yapılmış davalı süresi içerisinde yeni bir kira sözleşmesi yapmadığı gibi; bir aylık sürede hükmen kira tespiti yönünde dava açmışta değildir. Böylece taşınmazda haksız işgalci durumuna düşmüştür. Bu nedenle davanın kabulü gerekir.
(2709 S. K. m. 153) (6570 S. K. Geç. m. 6) (ANY. MAH. 20.05.1998 T. 1998/10 E. 1998/18 K.) (ANY. MAH. 20.5.1998 T. 1998/10 E. 1998/3-2 K.) (ANY. MAH. 19.12.1989 T. 1989/14 E. 1989/49 K.) (ANY. MAH. 12.12.1989 T. 1989/11 E. 1989/48 K.)
Dava: Taraflar arasındaki <elatmanın önlenmesi ve kal> davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Afyon Asliye 1. Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 9.11.1998 gün ve 1998/517-606 sayılı kurarın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 4.2.1999 gün ve 1997/787-747 sayılı ilamı ile; (… Dosya içeriğine ve toplanan delillere göre, davalı vekilinin temyiz itirazları yerinde değildir, reddine. Davacı idare vekilinin temyizine gelince; Bilindiği üzere. Vakıf taşınmazlara ilişkin kira sözleşmelerine son vermek amacıyla Tabii Afetlerden Zarar Gören Taşınmazların Afet öncesi Kiracılarına Kiracılık Hakkı Tanınması ve devam etmekte Olan Kira Sözleşmelerinin Sona Erdirilmesi ile ilgili olarak 6570 sayılı Gayrimenkul Kiraları Hakkında Kanuna Ek Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair 1331 sayılı Kanun 23.1.1998 tarihinde kabul edilip 27.1.1998 tarihli Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe konulmuş tur.
Söz konusu kanunun 2. maddesiyle 6570 sayılı gayrimenkul kiraları hakkındaki kanuna eklenen geçici 6. maddenin birinci fıkrasında <Vakıflar Genel Müdürlüğünün mazbut ve mülhak vakıflara ait gayrimenkullere ilişkin kira sözleşmeleri bu maddenin yürürlük tarihinden itibaren üç ay sonra sona erer hükmü getirilmek suretiyle mevcut kira sözleşmelerine son verilmiştir. Bu açık hükümden anlaşılacağı üzere kira sözleşmelerinin belirtilen tarihte sona ermesi hiç bir taraf işlemine veya her hangi bir koşula bağlı tutulmamıştır. Esasen kanun koyucunun amacı devam eden kira sözleşmelerini ortadan kaldırmak, tarafların anlaşmaları halinde yeni kira sözleşmelerinin yapılmasını sağlamaktan ibarettir.
Davalıya Yöntemine Uygun Biçimde Gerekli Tebligatın Yapıldığı
Maddenin daha sonraki fıkralarında ise yeniden yapılacak kira sözleşmelerinin nasıl yapılması gerektiği ve yapılma süreleri açıklanmış ayrıca kanun gereği kira sözleşmeleri son bulan kiracılara idarece önerilen koşulları ve kira bedelini kabul ettikleri takdirde yeni kira sözleşmeleri yapmaları için öncelik hakkı tanınmış, öngörülen koşullarda ve sürede yeni kira sözleşmesi yapmayan kiracıların da ne şekilde tahliye edilecekleri hükme bağlanmıştır.
O halde, geçici 6. maddenin birinci fıkrası hükmüyle kira sözleşmeleri son bulan kiracıların, sonra gelen fıkralarda belirtilen sürede ve koşullarda yeni kira sözleşmeleri yapmamaları halinde haksız elatan (fuzuli şagil) durumuna düşeceklerinde kuşku yoktur. Daha açık bir anlatımla 4331 sayılı kanunun yürürlüğe girdiği 27.1.1990 tarihinden itibaren üç ay içerisinde Vakıflar Genel Müdürlüğü veya mütevellilerince rayiç yada emsal bedellere uygun olarak yeni kira bedeli ve koşulları tesbit edilip kendilerine tebliğ edilmesine karşın üç ayı takip eden otuz gün içerisinde kira sözleşmesi yapmayan eski kiracıların önceki kira sözleşmelerine dayanarak hak iddia edemeyecekleri açıktır.
Ne var ki, 4331 sayılı kanun Anayasa Mahkemesinin 20.5.1998 tarih 1998/10 esas 1998/18 karar sayılı ilamı ile iptal edilmiş; aynı zamanda iptal kararının Resmi Gazetede yayınlanacağı güne kadar (1998/3-2 karar sayısı ile) yürürlüğünün durdurulmasına karar verilmiş; bu karar 20.5.1998 iptal kararı ise 12.12.1998 tarihli resmi gazetede yayımlanarak infaz edilebilir hale gelmiştir.
Hemen belirtmek gerekir ki, iptal edilen kanuna yöre oluşan kazanılmış hakların korunması; buna bağlı olarak hukuka ve devlete güvenin sağlanması, hukuk devletinin en önemli amaçlarından olan huzurlu ve istikrarlı bir ortamın yaratılması için Anayasanın 153/5. maddesi ile İptal kararlarının geriye yürüyemeyeceği kuralı kabul edilmiştir. Nitekim, değinilen bu kural (keyfi tasarrufları ve haksız kazançları önlemek; adalet ilkesini gerçekleştirmek gibi bazı istisnalar dışında) tüm Yüksek Mahkemelerce aynen kabul edilerek uygulana gelmektedir.
Davalının Yeni Kira Sözleşmesi Yapmadığı
Yine uygulamada ve doktrinde; devam eden uyuşmazlıklar ve tamamlanmamış hukuki durumlara yeni yasa veya düzenleyici kuralın derhal yürürlüğe girme niteliği nedeniyle uygulanacağı görüşü benimsenmiş olmakla yukarıda değinilen 6. maddenin birinci fıkrası hükmü vakıf taşınmazlara ait kira sözleşmelerini 27.1.1998 tarihinde sona erdirip işlevini tamamlamış ve hukuki sonucunu doğurmuştur. Bu itibarla belirtilen tarih den sonra devam eden bir hukuki münasebetin (kira ilişkisinin) veya taraflar arasındaki çekişmenin varlığı kabul edilemez. Bunun yanında kira sözleşmeleri, bir taraf işlemini veya koşulu gerektirmeksizin kanun gereği sona erdiklerinden önceki sözleşmeler hakkında mahkemelere başvurma olanağı da bulunmamaktadır. 4331 sayılı kanunun 6. maddesinin 2 ve 3 fıkralarında öngörülen süreler ve açılacak davalar ise tamamen yeni yapılacak kira sözleşmelerine ilişkin olduğundan son bulan kira sözleşmelerine ait bir uyuşmazlık olarak değerlendirilemez.
Açıklanan ilkeler gözetildiğinde iptal kararının geriye yürümesini zorunlu kılan bir nedenden söz etme olanağı yoktur. Aksinin kabulü Anayasanın 153/5. maddesine ve kazanılmış hak kuralına ters düşen bir sonuç ortaya çıkarır.
Somut olayda davalıya yöntemine uygun biçimde gerekli tebligat yapılmış davalı süresi içerisinde yeni bir kira sözleşmesi yapmayarak taşınmazda haksız elatan (işgalci) durumuna düşmüştür.
Hal böyle olunca, elatmanın önlenmesine ve hak ediş tarihinden itibaren ecrimisilin tahsiline karar verilmesi gerekirken buna yönelik isteğin reddedilmesi isabetsizdir…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Kira Tespiti Yönünden Dava Açılmadığı
Karar: Vakıf yoluyla meydana getirilen ata yadigarı mimari eserleri korumak, onarılarak Türk Kültürünün gelecek nesillere intikalini saylamak, vakıf malları ekonomik şekilde işletmek görevini yüklenen Vakıflar Genel Müdürlümü ile mülhak vakıfların bütçe gelirlerinin tamamına yakını vakıf taşınmazların kiralanması ile elde edilen kira gelirlerinin oluşturduğu, ne var ki uzun süreli sözleşmeler günün değişen ekonomik şartları, yargı organlarından zamanında istenilen artışa ilişkin karar alınmaması, ısıtma aydınlatma, işçi ücretleri gibi zorunlu giderlerdeki artışlar sonucu vakıf taşınmazların kiralarının zaman içerisinde çok düşük seviyede kaldığı hatta birçok işyerinde gelir gideri karşılayamadığı, gerekçesiyle vakıf taşınmazlara ilişkin kira sözleşmelerine son vermek amacıyla tabii afetlerden zarar gören taşınmazların afet öncesi kiracılarına kiracılık hakkı tanınması ve devam etmekte olan kira sözleşmelerinin sona erdirilmesi ile ilgili olarak 6570 sayılı Gayrimenkul Kiraları Hakkında Kanuna Ek Bir Geçici Madde Eklemesine dair 4331 sayılı Kanun 23.1.1998 tarihinde kabul edilip 27.1.1998 tarihli resmi gazetede yayımlanarak yürürlüğe konulmuştur.
Söz konusu Kanunun 2. maddesiyle 6570 sayılı Gayrimenkul Kiraları Hakkındaki Kanuna eklenen geçici 6. maddenin birinci fıkrasında <Vakıflar Genel Müdürlüğünün mazbut ve mülhak vakıflara ait gayrimenkullere ilişkin kira sözleşmeleri bu maddenin yürürlük tarihinden itibaren üç ay sonra sona erer> hükmü getirilmiştir.
Maddenin daha sonraki fıkralarında ise yeni yapılacak kira sözleşme için Vakıflar Genel Müdürlüğü ve mütevellilerin yapacağı işlemler yeni kira sözleşmesinin koşulları ve süresi, eski kiracının yeniden kira sözleşmesi yapmaması halinde tahliyesi, bildirilen yeni kira bedeli hakkında mahkemeye başvurma yolları hükme bağlanmıştır.
4331 sayılı Kanun ile 6570 sayılı Kanuna Eklenen Geçici 6. maddenin birinci fıkrasının açık hükmüne göre mazbut ve mülhak vakıflara ait taşınmazlara ilişkin kira sözleşmeleri kanunun yürürlüğe girdiği 27.1.1998 tarihinden üç ay sonra yani 27.4.1998 tarihinde son bulmaktadır. Aynı maddenin üçüncü fıkrası ise Vakıflar Genel Müdürlüğü ve mütevellilerce bildirilen kira bedeli ve koşullarını kabul eden eski Kiracıya yeni kira sözleşmesi yapmak üzere üç ayı takip eden otuz günlük başka bir süre tanınmış, kira sözleşmesi sona ermesine karşın önceki kiracıyı bu otuz günlük sürenin son bulduğu 27.5.1998 tarihine kadar fuzuli şagil saymayarak mecuru kullanmasına izin vermiştir.
Davalının Haksız İşgalci Durumuna Düştüğü
4331 sayılı Yasanın Anayasaya aykırı olduğu iddiası ile açılan dava üzerine, Anayasa Mahkemesince 20.5.1998 tarih 1998/10 esas 1990/3-2 sayılı kararla yürürlüğü durdurma aynı tarih 1998/10 esas 1998/18 sayılı kararı ile de kanunun iptaline karar verilmiş yürürlüğünün durdurma kararı 23.5.1998 iptal kararı ise 12.12.1998 tarihli resmi gazetede yayımlanarak bağlayıcı nitelik kazanmıştır.
Yargıtay özel Daire ile yerel mahkeme arasındaki uyuşmazlık; 1331 sayılı Yasanın geçici 6 ncı maddesi anlamında eski kira sözleşmelerinin ne zaman son bulmuş sayılacağının tayin ve tesbitinde toplanmaktadır. Bu konuda 4331 sayılı Yasa ile getirilen geçici 6. maddenin birinci fıkrasının hükmü açık olup yukarıda değinildiği üzere eski kira sözleşmelerine bu fıkra hükmüyle 27.4.1998 tarihi itibariyle son verilmiştir. Yasanın sonraki fıkraları ve üçüncü fıkradaki üç ayı takip eden otuz günlük süre, yapılacak yeni kira sözleşmelerine ilişkindir. Esasen kanun koyucunun amacı da eski kira sözleşmelerine son vermek raicine uygun kira bedeli ile yeni kira sözleşmelerinin yapılmasını sağlamaktır. Nitekim madde metninden de açıkça izlenildiği üzere, eski kira sözleşmelerinin sona ermesi yasada öngörülen <Aylık süre> dışında hiçbir ön koşula, yapılması istenilen hiçbir işlem veya irade izharına bağlı tutulmamıştır. O nedenle salt yasanın yürürlük tarihinden itibaren üç ayın geçmesiyle eski kira sözleşmelerinin doğrudan münfesih olacağının kabulü gerekir.
Bu açıklamalardan sonra, Anayasa Mahkemesi Kararlarından iptal hükmünün geriye yürüme (extunç) etkisinin hukukini kapsam ve alanı Üzerinde durulmasında yarar vardır.
öncelikle belirtelim ki Hukuk Genel Kurulu bu konuyu, somut olayın zorunlulukla sunduğu <kazanılmış haklar> çerçevesinde ve sınırlı ‘bir düzeyde tartışmış ve tahlil etmiştir. Yine işaret edelim ki, kazanılmış hakların var lığı halinde iptal kararlarının geriye yürümeyeceği ilkesi kurulda oybirliği ile kabul edilmiştir.
Gerçekte de, Anayasal yargıda; idari yargıdaki iptal kararının (extunç) geriye yürüme etkisi ilke olarak kabul edilmemiş ve iptal edilen kuralın baştan beri geçersiz duruma geldiği esası benimsenmemiştir. Diğer bir anlatımla Anayasa Mahkemesinin iptal kararının geri yürümezliği kuralına öncelik tanınmıştır. (Anayasa Md. 153)
Anayasanın 153/V maddesine bakıldığında, iptal kararının geri yürümeyeceği ilkesine, yasa koyucu tarafından bir istisna tanınmadığı kuşku ve duraksamaya yer olmaksızın görülmektedir.
Davanın Kabulü Gereği
Ne var ki bu anayasal hükmün salt. Lafzi yorumla uygulanması, zaman zaman hakkaniyet, nesafet, eşitlik ve adalet ilkelerine aykırı sonuçlar yaratabilir (Bkz. N. Bilge Anayasa Mahkemesi Kararlarının geriye yürümezliği sorunu, Ankara Baro Dergisi 1990/3, sh. 332) o nedenle Anayasanın 153/V maddesinin istisnalarının varlığı öğretide ve yargıda gündeme getirilmiş ve tartışılmıştır.
Türk Anayasal sisteminde benimsenen iptal kararının geriye yürümezliği kuralının getiriliş amacı. Devlete güven duygularını sarsmamak, Devlet yaşamında kargaşaya neden olmamak, toplum huzurunun sarsılmamasını sağlamak olarak özetlenebilir.
Esasen bir hukuk kuralının yürürlüğü sırasında bu kurala uygun biçimde, tüm sonuçları ile kesin olarak edinilmiş hakların (kazanılmış haklar) korunması hukuk devletinin gereğidir.
O nedenle hukuksal ve maddi alanda etkisini göstermiş hukuk kaideleri uyarınca tamamlanmış ve sonuçlarını doğurmuş bulunan kazanılmış haklara Anayasa Mahkemesi iptal hükmünün geri yürümeyeceğinin kabulü kaçınılmazdır.
Kazanılmış haklar Hukuk Devleti kavramının temelini oluşturan en önemli unsurlardandır.
Kazanılmış hakları ortadan kaldırıcı nitelikte sonuçlara yol açan yorumlar, Anayasanın (2) nci maddesinde açıklanan <Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir hukuk devletidir> hükmüne aykırılık oluşturacağı gibi toplumsal kararlılığı, hukuksal güvenceyi ortadan kaldırır, belirsizlik ortamına neden olur ve kabul edilemez.
Tüm açıklananların ışığı altında dava değerlendirildiğinde, Anayasa Mahkemesinin 4331 sayılı yasa hakkında yürürlüğün durdurulmasına ilişkin kararı 23.5.1998 tarihinde Resmi Gazetede ilan edilerek yürürlüğe girmiş ve bağlayıcı olmuştur.
Oysa, taraflar arasındaki kira sözleşmesi bu tarihten önce 27.4.1998 tarihinde yasal kaidelere uygun bir şekilde işlemlerini tamamlayarak hukuki sonuç ve hükümlerini hasıl etmiş; en önemlisi davanın tarafları yönünden objektif statüden sübjektif statüye geçerek kişiye ait bir nitelik kazanmıştır. Farklı anlatımla sözleşmenin son bulmasına ilişkin vakıflar idaresi yararına özel hukuk yönünden kazanılmış hakkın vücut bulmasından daha sonra Anayasa Mahkemesinin yürürlüğün durdurulması kararı devreye girmiş bulunmaktadır. Hal böyle olunca; Anayasa Mahkemesinin sözü edilen kararı, somut olayda geriye etkili biçimde hukuksal sonuç doğurmayacağı kuşkusuzdur.
Yukarıda açıklanan nedenlerle Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, direnme kararı verilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Yerel mahkemenin direnme kararı bozulmalıdır.
Sonuç: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnine kararının özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK. nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 26.01.2000 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
KARSI OY YAZISI
Davacı Vakıflar Genel Müdürlüğü; kendilerine ait olan taşınmazda davalının 27.4.1998 tarihinden itibaren kira sözleşmesinin sona erdiğini ve işgalci durumunda olduğunu, zira 27.1.1998 tarihinde yürürlüğe giren 4331 sayılı Yasanın 2. maddesi ile. 6570 sayılı Gayrimenkul Kiraları Hakkındaki Kanuna eklenen geçici 6. maddesinin birinci fıkrası ile mazbut ve mülhak vakıflara ait taşınmazlara ilişkin kira sözleşmelerinin yürürlük tarihinden itibaren üç ay sonra yani 27.1.1998 tarihinde sona erdirildiğini, eski kiracılara üç ayı takip eden otuz gün içinde yeni takdir edilen kira bedeli ve şartları üzerinden kira sözleşmesi yapmak olanağı tanındığının bildirilmesine rağmen davalının yeni sözleşme yapmadığını, söz konusu geçici 6. maddenin Anayasa Mahkemesince iptal edilmişse de Anayasanın 153. maddesinde iptal kararlarının Resmi Gazetede yayımlandığı tarihte yürürlükten kalka-cağının ve iptal kararlarının geriye yürümeyeceğinin hükme bağlandığını, bu durumda 27.4.1998 tarihinde 4331 sayılı Yasa yürürlükte olduğundan bu tarihte kira sözleşmesinin sona erdiğini ve 23.5.1998 tarihine kadar da sözleşme imzalanmadığından davalının fuzuli şagil durumuna düştüğünü İddia ederek müdahalenin men’ine karar verilmesi isteğinde bulunmuştur.
Davalı kiracı ise; 4331 sayılı Yasa ile getirilen geçici 6. maddenin 27.5.1998 tarihinde Anayasa Mahkemesince iptal edildiğini, ancak uygulamadan doğacak zararların önlenmesi için Resmi Gazetede yayımlanıncaya kadar anılan maddenin yürürlüğünün durdurulmasına karar verildiğini, bu itibarla da kira sözleşmesinin geçerli olduğunu vurgulayarak davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık; geçici 6,maddenin Anayasa Mahkemesince iptali ve yürütmeyi durdurma kararı karşısında, kira ilişkisinin devam edip etmediği noktasında toplanmaktadır. Sorunun çözümlenebilmesi için; öncelikle geçici 6. madde üzerinde kısaca durulduktan sonra, Anayasa Mahkemesince verilen yürürlüğün durdurulması ve iptal kararlarının taraflar arasındaki kira ilişkisine etkisinin ne olacağının belirlenmesi gerekmektedir.
Geçici 6. maddenin birinci fıkrasında Vakıflar Genel Müdürlüğünün mazbut ve mülhak vakıflara ait gayrimenkullere ilişkin kira sözleş-melerinin bu maddenin yürürlük tarihinden itibaren üç ay sonra son bulacağı belirtildikten sonra, müteakip fıkralarında rayiç veya emsal bedellere uygun olarak yeni kira bedeli ve şartlarının idarece tesbit edilerek kiracı ile birlikte taşınmaz malı kiralamak isteyen üçüncü kişilere duyurulacağı, tesbit edilen şartları kabul eden ya da daha fazla bedel teklif eden üçüncü kişilerin bulunması halinde eski kiracıların en yüksek bedel üzerinden birinci fıkrada belirtilen üç ayı takip eden otuz gün içinde yeni kira sözleşmesi yapmaya öncelikle hakları olduğu, otuz günlük süre> içinde sözleşme imzalamayan ve gayrimenkulü de tahliye etmeyen kiracının tahliyesinin bu sürenin bitiminden sonra Vakıflar Genel Müdürlüğünün başvurusu üzerine mahalli mülki amirlerin kararı ile gerçekleşeceği kurallarına yer verilmiştir.
Dosyadaki bilgi ve belgelere göre üç aylık süre içinde kira bedeli üzerinde taraflarca anlaşma sağlanamadığı, müteakip otuz günlük sürede de anlaşmazlığın devam ettiği, ancak bu süre henüz dolmadan 27.5.1998 tarihinde Anayasa Mahkemesince geçici 6. maddenin iptaline karar verildiği ve aynı zamanda iptal kararının yürürlüğe gireceği tarihe kadar da yürürlüğün durdurulmasına karar verilerek bu kararın 23.5.1998, iptal kararının ise 12.12.1998 tarihli Resmi Gazetelerde yayımlandığı anlaşılmaktadır.
Anayasa’nın 153/5 maddesine göre, iptal kararları geriye yürümez. Bir başka anlatımla; aynı maddenin üçüncü fıkrasında da açıklandığı üzere, iptal edilen Yasa hükümleri iptal kararlarının Resmi Gazete’de yayımlandığı tarihten itibaren yürürlükten kalkar. Ancak, Anayasa Mahkemesince verilen iptal kararlarının Mahkemelerin önünde devam etmekte olan, yani sonuçlanmamış davalara uygulama zorunluluğu mevcuttur. Geriye yürümezlik ilkesi sonuçlanmış, kesin hüküm haline gelmiş uyuşmazlıklara ve kazanılmış haklara etkili olamaz. Bu sonuç, Devlete güven ilkesinin bir gereğidir. Somut olayda iptal kararı, 12.12.1998 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiş ise de, Anayasa Mahkemesince yukarıda sözü edilen otuz günlük ikinci evre henüz son bulmadan 27.5.1998 tarihinde yürürlüğün durdurulmasına da karar verilmiş olduğundan, uyuşmazlığın çözümünde iptal kararının Resmi Gazetede yayımlandığı tarihin değil, yürütmeyi durdurma tarihinin esas alınarak değerlendirme yapılması zorunluluğu vardır. Gerçekten yürütmenin durdurulduğu tarihin esas alınmaması halinde, Anayasa Mahkemesince verilen iptal kararının bir anlamı kalmaz.
Burada üzerinde durulması gereken önemli bir nokta da, geçici 6. maddenin birinci fıkrasında yer alan <… kira sözleşmeleri bu maddenin yürürlük tarihinden itibaren üç ay sonra sona erer.> kuralının uyuşmazlığın çözümünde ne derece etkili olacağı hususudur.
Hukuk Genel Kurulu’ndaki görüşmelerde çoğunluk bu kuralın bitirici bir etki ve nitelikte olduğunu yani hükmünü icra ettiğini, bu itibarla da yürütmenin durdurulması kararının yayımlandığı 23.5.1998 tarihinde üç aylık süre geçtiği için taraflar, arasındaki kira ilişkisinin sona erdiğini kabul etmektedir ki bu görüşün ulaştığı nokta son bulmuş olan kira ilişkisine sonraki iptal ve yürütmeyi durdurma kararlarının etkili olamayacağıdır. Gerçekten iptal kararları, tamamlanmış, sonuçlanmış hukuki durumlara etkili olamaz. Bu sonuç Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının geriye yürümemesi kuralının gereğidir.
Geçici 6. maddenin vakıf mallarının korunması amacıyla getirildiği kuşkusuz ise de, Yasa koyucunun bu taşınmaz malların kiracılarını da hukuki güvenceden yoksun bırakmadığı, bunu sağlamak için bir biri ile bağlantılı olan aşamalı bir düzenleme yoluna gittiği açıktır. Daha açık bir anlatımla; üç aylık süre ile yetinilmemiş ve kira sözleşmelerinin üç ay sonra sona ereceği şeklindeki hükme dayanılarak sonuca gidilmesi gerekli görülmüştür. Bu düzenlemeye göre ilk üç ayda kira parası konusunda taraflar anlaşmaya varmışlar yada kira ilişkisi son bulmuş ise, sonraki sürecin işlemesi söz konusu olamaz. Aksi takdirde ise müteakip süreye geçilmesi gerekecektir. Bu olasılıkta da prosedürün tamamlanması kaçınılmaz olacaktır, işte somut olayda Anayasa Mahkemesinin geçici 6. maddeyi iptal ve yürütmeyi durdurma kararı bu otuz günlük süre içinde verilmiş bulunduğu için, gerçekleşmiş bir hukuki durum mevcut değildir, yani aradaki kira ilişkisinin sona erdiği kabul edilemez. Ayrıca ve özellikle belirtmek gerekir ki, geçici 6. madde bir bütündür. Dolayısıyla da tamamı göz önünde tutulmalıdır. Anayasa Mahkemesince de maddenin tümü otuz günlük süre içinde iptal edilmiş ve iptal kararı daha sonra 12.12.1998 tariflinde yürürlüğe girmişse de, yürütmeyi durdurma kararı da verildiği için, kiralayan idare geçici 6. maddenin birinci fıkrasına dayanamaz. Yukarıda ayrıntılı biçimde açıklandığı üzere yasal süreç devam ettiği için Anayasa Mahkemesi kararlarına göre oluşan hukuki durum dikkate alınmalı ve bunun sonucu olarak yerel mahkeme kararı onanmalıdır.
Açıklanan nedenlerle çoğunluğun bozma kararına katılmıyorum.
KARŞI OY YAZISI
Davacı idarenin davadaki talebinin dayanağı 4331 sayılı Tabi Afetlerden Zarar Gören Vakıf Taşınmazların Afet öncesi Kiracılarına Kiracılık Hakkı Tanınması ve Devam Etmekte Olan Kira Sözleşmelerinin Sona Erdirilmesi ile ilgili Olarak 6570 Sayılı Gayrimenkul Kiraları Hakkında Kanuna Bir Ek ve Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanunu fi 2. maddesiyle 6570 sayılı Yasaya eklenen geçici 6. maddesidir.
Anılan Yasa hükmü 27.1.1998 tarihinde Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmiş, ancak, Anayasa Mahkemesinin 20.5.1998 gün ve 1998/10-18 sayılı kararı ile Anayasaya aykırı bulunarak iptal edilmiştir. Mahkeme söz konusu kararıyla ayrıca; yasanın <uygulanmasından doğacak ve sonradan giderilmesi olanaksız durumların ve zararların önlenmesi ve iptal kararının sonuçsuz kalmaması için> iptal kararının Resmi Gazetede yayınlanacağı güne kadar maddenin yürürlüğünün durdurulmasına hükmetmiştir.
İptal edilen geçici 6. maddenin, birinci fıkrasında; davacı idarenin mazbut ve mülhak vakıflarına ait taşınmazlara ilişkin kira Sözleşmelerinin, yasanın yürürlük tarihinden itibaren üç ay sonra sona ereceği belirtilmiş; ikinci fıkrasında da, bu süresi içerisinde idare ve <vakıf mütevellileri tarafından belirlenecek yeni kira bedeli ve şartlarının kiracıya tebliğ olunacağı hükmü getirilmiştir. Bu koşulları kabul eden kiracılarla (üç ayı takibeden otuz gün içinde) yeniden kira sözleşmesi kurulması imkanı da üçüncü fıkra ile sağlanmıştır.
İdare tarafından belirlenen kira bedeline karşı süresi içinde dava açılması halinde, verilen karar kesinleşinceye kadar idarece saptanan yeni kira bedeli üzerinden ödemeye devam olunacağı beşinci fıkra ile öngörülmüş; mahkeme kararının kesinleşmesinden başlayarak otuz gün içinde, mahkemece tesbit edilen kira bedeli üzerinden kiracının yeni kira sözleşmesi yapmaya hakkı bulunduğu da yedinci fıkrada düzenlenmiştir.
Bu düzenlemelere göre yasa ile öngörülen temel amacın, davacı idarenin, mazbut ve mülhak vakıflarına ait taşınmazlarına ilişkin kira sözleşmelerinin, yasada belirlenen koşullara göre, özellikle kira bedeli bakımından yenilenmesi olduğu kuşkusuzdur.
Geçici 6. madde bir bütün halinde incelendiğinde; bir yandan yasa ile tayin edilen üç aylık sürenin geçmesi halinde önceki kira sözleşmelerinin sona ereceği hükmüne yer verilmişken; diğer taraftan idarece bildirilen kira bedelinin kabulü halinde, yasada sözü edilen üç ayı takibeden otuz gün içinde yeni kira sözleşmesi yapılacağı; belirlenen kira bedeline karşı süresi içinde (bu sürenin ne olduğu açık olmamakla birlikte otuz günlük süre olduğu sonucuna varılmaktadır.) dava açılması halinde, mahkemece verilen kararın kesinleşmesine kadar idarece tesbit edilen kira bedelinin ödenmesine devam edileceği ve kesinleşmeden başlayarak otuz gün içinde de mahkemece tesbit edilen kira bedeli üzerinden kiracının yeni sözleşme yapma hakkı bulunduğu ifade edilmektedir.
Şu hale göre, geçici 6. maddenin birinci fıkrasında kira sözleşmelerinin, yasanın yürürlük tarihi olan 27.1.1998 den üç ay sonra 27.4.1998 tarihinde sona ereceği belirtilmesine rağmen, diğer fıkralar hükümlerine göre kira ilişkisinin çekişmesiz hallerde 27.5.1998; çekişmeli durumlarda ise mahkemece verilecek kararın kesinleşmesinden itibaren 30 gün sonrasına kadar devam edeceği sonucuna varılmaktadır, öyle ise 27.4.1998 tarihi itibariyle kira akdinin sona erdiği ve kiracının bu tarihte haksız işgalci durumuna düştüğü söylenemez.
Durum bu iken, söz konusu yasa Anayasa Mahkemesince 20.5.1998 tarihinde Anayasaya aykırı bulunarak iptal edilmiş, aynı tarihte de yürürlüğün durdurulmasına karar verilmiştir. Yani kiralayan-kiracı ilişkisinin devamına olanak tanınan 30 günlük sürenin dolma tarihi olan 27.5.1998 gününden önce yasa hükmünü yitirmiş, uygulanma olanağı ortadan kalkmıştır.
Anayasa Mahkemesinin iptal ve yürürlüğün durdurulması hükmüne kadar ki süreç içerisinde, iptal edilmiş olsa dahi bu yasada öngörülen kurallar gereği oluşan yeni statülerin (yeni kira sözleşmesinin yapılması, kiralananın boşaltılması v.s. gibi) korunacağı muhakkaktır. Anayasanın 153. maddesinde yer alan <iptal kararlarının geriye yürümezliği> ilkesi ile <kazanılmış hak> kuralı aksine düşünce tarzına engeldir.
Bir hukuk kuralının yürürlüğü sırasında, bu kurala uygun biçimde tüm sonuçları ile kesin olarak edinilmiş hakların korunması hukuk devletinin gereğidir. Tamamlanmış hukuki durumları yeni yasa veya düzenleyici kuralın etkilememesi onlar üzerinde hukuki sonuçlar doğurmaması kazanılmış hakların saklı tutulması amacını güder.
Bu bakış açısıyla somut olay yönünden iptal edilen yasa hükmü gereği bir hak kazanılması ve bunun korunmaya değer olduğunun ileri sürülebilmesi için, öncelikle Anayasaya aykırı dahi olsa şekli anlamda bir kurallar bütününün ayakta olması gerekir. Oysa, Anayasa Mahkemesi 20.5.1998 tarihinde hem yasayı iptal etmiş, hem de yürürlüğün durdurulmasına karar vermiş, yürürlüğün durdurulması kararı da 23.5.1998 günü yayımlanmıştır. Bu tarih Vakıflar idaresi ile kiracı arasında yeni şartlarla kira ilişkisinin devamına olanak tanınan, bir aylık sürenin içine rastlamaktadır. Böylece yarım kalmış bir düzenleme ile hak kazanılmasına olanak verilemez. Korunmaya değer, kesin olarak edinilmiş bir haktan söz edilemez.
Ancak, henüz tamamlanmamış veya devam eden hukuki durumlara yeni düzenleyici kuralın (olayımızda iptal hükmü) derhal yürürlüğe girme niteliği nedeniyle uygulanacak ve hukuki sonuçlarını doğuracaktır. (HGK. 9.3.1980 gün 1987/2-860, 1988/232). Diğer taraftan Anayasanın 153 ncü maddesi ile Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkındaki 2949 sayılı Kanunun 53 ncü maddesinde Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının geriye yürüyemeyeceği belirtilmişse de, bu hükmün iptal kurarlarının çekişme haline getirilmemiş işlemlere etkili olmayacağı manasında anlaşılması gerektiği; diğer bir anlatımla bu hükümlerin kazanılmış sübjektif hakların korunması amacına yönelik bulunduğu, henüz oluşmamış veya çekişme haline getirilmiş olaylara teşmil edilemeyeceği muhakkaktır. (Anayasa Mahkemesinin 8.12.1967 gün ve 1961/59-1967/1095; 19.12.1989 gün ve 1989/14-1989/4.9 kararları)
Ayrıca, bir kural işlemle kurulan statünün, Anayasa Mahkemesinin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasanın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasanın üstünlüğü ilkesi, Anayasaya aykırı bir kuralın, aykırılığın saptanmasından sonra uygulanma alanı bulmasını kesinlikle önler. iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı belirtilen anlam çerçevesinde geçerlidir. (Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 gün ve 1989/11 E. 1989/48 sayılı kararı)
Hal böyle olunca; Anayasa Mahkemesin in iptal ve yürürlüğün durdurulmasına dair kararının verildiği 20.5.1998 gününe kadar oluşan tamamlanmış statüler ayrık olmak üzere; çekişmeli hale getirilmiş veya tamamlanmamış (iptal edilmeseydi 27.5.1998 gününe kadar tamamlanma olanağı gözetilerek) hukuki durumlara iptal edilen yasa hükümlerinin uygulanamayacağı, dolayısı ile kiracı konumundaki davalının haksız, fuzuli işgalci durumuna düşmeyeceği görüşündeyim.
Elatmanın önlenmesi isteğini reddeden yerel mahkeme kararının yukarda açıklanan nedenlerle doğru olduğu ve onanması gerektiği inancıyla hükmü bozan sayın çoğunluk görüşüne katılmıyorum.