Çocukla Kişisel İlişki Kurulması Davası Nasıl Açılır?

Çocukla Kişisel ilişki Ne Demek?

T.M.K. unun 182. Maddesine göre “Mahkemece boşanma veya ayrılığa karar verilirken olanak bulundukça ana ve baba dinlendikten ve çocuk vesayet altında ise vasinin ve vesayet makamının düşüncesini aldıktan sonra, ana ve babanın haklarını ve çocuk ile olan ilişkilerini düzenler.

Velayetin kullanılması kendisine verilmeyen eşin çocuk ile kişisel ilişkisinin dü­zenlenmesinde, çocuğun özellikle sağlık, eğitim,ve ahlak bakımından yararları esas tutulur.”

4721 sayılı T.M.K.’unun 182/1-2. maddesi hangi hallerde kişisel ilişki kurulaca­ğını ve kişisel ilişki kurulurken göz önünde bulundurulması gereken ölçütleri dü­zenlemiştir. 4721 sayılı T.M.K.’unun 323. maddesinde ise kişisel ilişki yeniden ele almış ve “Ana ve babadan her biri, velayeti altında bulunmayan veya kendisine bırakılmayan çocuk ile olan uygun kişisel ilişki kurulmasını isteme hakkına Sahip­tir” dedikten sonra T.M.K.’unun 325. maddesinde hısım ve diğer ilgili kişilerle kişi­sel ilişki düzenlenmiştir.

Yukarıda söz edilen her üç maddeye göre kişisel ilişki:

Boşanma kararı verilmesi halinde,

Ayrılık kararı verilmesi halinde

Evliliğin devamı sırasında çocuk kendisine bırakılmayan eşin istemesi duru­munda,

Hısımlara ve diğer ilgili kişilere tanınan kişisel ilişki olmak üzere dört halde düzenlenmiştir.

Kişisel ilişki, yani “şahsi münasebet” kamu düzeniyle ilgilidir. Hâkim boşanma veya aynlığa karar verdiğinde istek olmasa bile ergin olmayan çocukla kendisine velayet verilmeyen baba veya anne arasında kişisel ilişkiyi düzenlemek zorundadır. Evlilik içi kişisel ilişkide ana veya babanın çocuk kendisine bırakılmamış olmak koşuluyla çocukla kişisel ilişki kurulmasını isteme hakkı vardır.

4721 sayılı T.M.K.’unun 182/2. maddesine göre kişisel ilişki kurulurken çocuğun sağlık, eğitim ve ahlak bakımından yararları göz önünde bulundurulacaktır. Kanaa­timize göre yasa koyucu kişisel ilişkinin düzenlenmesinde ölçü bakımından genel bir çerçeve oluşturmuş ancak hâkime çocuğun yararlarını gözeterek en uygun bir kişisel ilişki nasıl olacaksa o şekilde karar verme olanağı tanımıştır.

Mülga Türk Kanunu Medenisinde olmayan ancak 18. 11 1959 tarih 12/29 sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme Umumi Heyetinin kararına göre dede ve nine gibi akrabalara tanınan kişisel ilişki hakkı 4721 sayılı T.M.K.’unun 325. maddesinde açıkça düzenlenmiştir.

4721 sayılı T.M.K.’unun 182/1. maddesi “ana ve baba, çocuk vesayet altında ise vasi ve vesayet makamının görüşünün alınması gereğine işaret etmiştir. Olanak yoksa bu zorunlu değildir. Vesayet makamı 9.1.2003 tarihinde kabul edilerek yürür­lüğe giren 4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev Ve Yargılama Usulleri­ne Dair Kanuna ve Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin uygulamalarına göre aile mahke­mesi, aile mahkemesi olmayan yerlerde aile mahkemesinin görevine giren konulara bakmakla görevli Asliye Hukuk Mahkemesidir.

Kişisel ilişki boşanmanın en dramatik sonuçlarından biridir. Kişisel ilişki konu­sunu incelemeye başlamadan işin önemini vurgulayabilmek açısından Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin bir kararını aynen yazma gereği duyduğumu belirtmek isterim. “Taraflar boşanmışlar, ortak çocukları (A) mn velayeti anaya verilmiş, baba ile kişi­sel ilişki düzenlenmiştir. Baba kişisel ilişki kurma hakkını bir süre kullanmamış ve bir sefer kullandığında tam ana bakım ve şefkatine muhtaç çocuğu iki buçuk yıl kaçırmıştır. Velayet hakkı verilen ananın Mahkemelere, icra dairelerine çocuk tesli­mi için başvuruları, çocuğun baba tarafından çeşitli yerlerde saklanması, sebebiyle sonuçsuz kalmış, iki buçuk yıl süren bir kaçırma ve kovalama olayı yaşanmıştır. Bu arada baba tarafından çocuk değişik isimle çağrılmış, çocuk nüfus kaydındaki ismi­ni unutmuştur. Tanık sözlerine göre baba alkolik bir kadına çocuğu bırakmıştır. Görülüyor ki baba, iki buçuk yıl gibi uzun süre çocuğu kaçırarak annenin velayeti kullanma hakkını engellemiş, çocuğu, daha mahiyetinin ne olduğunu kavrayama­dığı kavramlar ve saklanmalara, polisle kaçırılmalara maruz bırakmış, ruh yapısını altüst edecek, kendisini başka isimle çağırma, resmi mercilerde ya da başka çevre­lerde başka isimle bilinme duyguları yaratmış, çocuğun sağlıklı ruh ve beden ge­lişmesini engellemiştir. Bu haller Yargıcın doğrudan doğruya müdahalesini gerekti­recek bir durumdur. Ayrıca velayet hakkına sahip ana ile de aralarında çok olum­suz durumlar oluşturmuştur. Şu halde Mahkemece yapılacak iş, çocuğun iyiyi kö­tüden ayırt edecek yaşa gelene kadar örneğin 11 yaşma kadar baba ile çocuk arasın­daki kişisel ilişkinin kaldırılmasına karar verilmesi gerekir”.

Yargıtay, boşanma ve ayrılık olduğunda velayet verilmeyen eşle çocuk arasında kişisel ilişki kurulmasının “mutlak bir zaruret” olmadığı görüşündedir. Bu tür dra­matik olaylardan sonra Yargıtay’ın bu görüşünün doğru olmadığını savunmak oldukça zordur.

A- Kişisel İlişkinin Niteliği

1- Çocuğun Psikolojik Gelişimi Ve Gelecekteki Çıkarları

Kişisel ilişki, çocu­ğun psikolojik gelişimi ve gelecekteki çıkarları gözetilerek geliştirilmiş olan bir hak­tır. 4721 sayılı T.M.K.’unun 323. maddesine göre bu bir haktır ancak mutlak bir hak değildir. Yargıtay kararlarına göre kişisel ilişki ne velayet hakkının ne de ana baba olmanın gereğidir. Çocuğun miras ve başka haklarının kaybolmaması aile bağları­nın devam etmesi bakımından kendisine velayet verilmeyen tarafla çocuk arasında kişisel ilişki düzenlenmesi gerekmektedir. Çocuğun ana ve baba sevgisine gereksi­nimi bir tarafa atılıp görmezlikten gelinemez. Sevgi ortamında büyümek çocuğun en doğal hakkıdır. Ana baba arasında oluşan husumet ortamının çocuğu en az etki­lemesi sağlıklı gelişimin gereğidir.

2- Velayet Verilmeyen Tarafın Çocuğuyla Kişisel İlişki Hakkı

Kendisine ve­layet verilmeyen tarafın çocuğuyla kişisel ilişki çerçevesinde görüşmesi yasal bir haktır. Gerek velayet verilen tarafın gerekse kendisine velayet verilmeyen tarafın bu hakkı uygar insan olarak algılayıp gereğini yerine getirmeleri gerekir. Velayet veri­len tarafın, kişisel ilişkinin çocuk için gerekli olduğuna inanması, kişisel ilişkinin sağlıklı bir şekilde başlaması için üzerine düşen özeni göstermesi gerekir. Ancak bu özen kişisel ilişkinin külfetinin velayet verilen tarafa yüklenmesi olarak algılanma­ması gerekir. İcra memuru gözetiminde başlayıp biten bir kişisel ilişkinin Çocuğun psikolojik gelişmesine olumsuz etkisi olacağı kuşkusuzdur. Karşı tarafa zorluk çı­kartılması, çocuğun kişisel ilişkiden kaçırılması, çocuğun polis ve icra memurları gözetiminde teslim edilip teslim alınması, çocuk açısından ilerde telafisi imkânsız sorunlar yaratabilir. Benim bir Yargıç olarak taraflardan ricam lütfen kişisel ilişki konusunda engel çıkartmayın, çocuğu bu ilişkinin doğal olduğuna inandırın, onu en iyi şekilde hazırlayın, kişisel ilişki hakkı olan ana veya babanın çocuğu sorunsuz olarak teslim alması arzu edilen bir durumdur. Unutmayın o kişi çocuğun anası veya babasıdır. Onun çocuğa gereksiniminden daha fazla çocuğun onun sevgisine gereksinimi vardır. Bir kişi hem ana hem de baba değildir. Çocuğun ise hem anaya hem de babaya gereksinimi vardır. Tekrar etmek istiyorum lütfen kişisel ilişki soru­nunu çoğunlukla geçmişte kalan kendi aranızdaki sorunlarla karıştırmayın. Bu durumun yasal bir hak olduğu gerçeğini ve çocuk açısından bir gereklilik olduğunu kabul edin. Aksi halde T.M.K/ununda belirtilen yükümlülüğü yerine getirmemiş olursunuz. Bu durum çocuğun velayetinin sizden alınıp hiç görüştürmek istemedi­ğiniz babası veya anasına verilmesine sebep olabilirsiniz.

3- Ana Ve Babalık Duygusunun Tatmini

Kişisel ilişki kurulmasının başka bir amacı da ana ve babalık duygusunun tatminidir. Kendisine velayet verilmeyen ana veya babanın çocuğuna olan özlemi insani bir özlemdir. Bu özlenin görmezlikten gelinmesi olanaksızdır. Böyle bir özlemi çocuğundan ayrı kalma felaketini yaşayan ana babaya sormak gerekir. Kişisel ilişki kurulurken ana ve babalık duygularının da tatmin edilmesi amaçlanmalıdır. Ancak ana babalık duygusunun tatmini amaçla­nırken çocuğun psikolojik gelişmesine engel bir durum yaratılmamalıdır. Abartılı bir kişisel ilişki çocuğu olumsuz etkileyebilir. Velayet hakkının kullanılmasına engel olacak bir kişisel ilişki düzenlenemez.

4- Kişisel İlişkinin Üçüncü Kişiler Nezaretinde Yapılamaması

Kişisel ilişki­den amaç çocuğun yararları, analık ve babalık duygularının tatmin ve geliştirilme­sidir. Yargıtay’ın kararlılık kazanan görüşüne göre kişisel ilişkinin başka bir kimse­nin nezaret ve denetiminde yapılmasına karar verilemez, Ancak velayet kendisine verilmeyen taraf bazen saldırgan oluyorsa bu halde başka bir kişi gözetiminde kişi­sel ilişki kurulmasına olanak vermek gerektiğini düşünmek gerekir. Bu halde kişisel ilişkinin kısa tutulması gereği tartışmasızdır.

5-Kişisel İlişkinin Kardeşlerin Birbirini Görmeleri Sağlanacak Şekilde Dü­zenlenmesi

Her ne kadar velayet düzenlenirken kardeşlerin birbirinden ayrılma­ması gerekirse de bazı özel hallerde kardeşlerden birinin anaya verildiği diğer kar­deşin de babada kaldığı görülmektedir. Bazen de bu durum Yargıtay denetiminden geçmeden kesinleşmektedir. Çocuklarla kişisel ilişki düzenlenirken kardeşlerin bir araya gelmelerine de özen gösterilmelidir.

B- Evlilik Devam Ederken Kişisel İlişki

Evlilik devam ettiği halde eşler ayrı yaşıyorlarsa çocuk yanında olmayan taraf Yargıca başvurarak çocuğun kendisine teslimini isteyebileceği gibi sadece çocukla kişisel ilişki kurulmasını da dava edebilir. (4721 sayılı T.M.K.’unun 323. maddesi) Yargıç çocuğun tedbir niteliğinde teslimi kararını verirken çocuğun bedensel ve ruhsal gelişimi için en uygun ortamı araştırıp ona göre karar vermelidir. Ana bakım ve şefkatine muhtaç çocuğun tedbir niteliğinde anaya verilmesi gerekir. Burada çocuğun teslimi kararı velayetin düzenlenmesi kararı olmayıp bir tedbir kararıdır. Çocuğu kendi yanında olmayan taraf çocukla kişisel ilişki kurma hakkına sahiptir. Yargıç tedbir kararıyla birlikte çocuk yanında olmayan tarafla çocuk arasında kişisel ilişki kurulmasına da karar vermek zorundadır.

C- Boşanma, Evliliğin Butlanı, Babalık Davası ve Evlilik Dışı Çocukların Ta­nınması veya Af Kanunu Gereği Nesep İlişkisi Kurulan Çocukların Velayetinin Düzenlenmesi Davasında Kişisel İlişki

Velayet bu tür davaya bakan Yargıç tarafından resen (kendiliğinden) düzenle­nir. Velayet ve kişisel ilişki evliliğin sona ermesinin veya evlilik dışı nesep (soy) ilişkisinin fiili ve yasal bir sonucudur. Yargıç tarafların isteği olup olmadığına bak­maksızın, çocuğun psikolojik gelişimi ve gelecekteki yararlarını göz önünde tutarak çocukla kendisine velayet verilmeyen taraf arasında kişisel ilişki kurulmasına karar vermek zorundadır.

Yargıç kişisel ilişkiyi düzenlememiş ve böyle bir karar temyiz incelemesinden geçmeden kesinleşmiş veya temyiz incelemesinde bu durum gözden kaçmışsa hem velayet hakkı verilen taraf hem de kendisine velayet verilmeyen taraf ayrı bir dava açarak kişisel ilişkinin düzenlenmesini dava edebilir. Bu davanın davalının ikamet­gâhının olduğu yerdeki Aile Mahkemesinde, Aile Mahkemesi kurulmamışsa Asliye Hukuk Mahkemesinde açılması gerekir.

D- Kişisel İlişki Düzenlenirken Tarafların Arzusuyla Bağlı Olunmaması

Yargıç kişisel ilişkiyi düzenlerken tarafların arzusuyla bağlı değildir. Kişisel ilişki velayet görevini bölecek nitelikte olmamalıdır. Velayet hakkı sahibi olan tara­fın çocukla ayni evde yaşama hakkı vardır. Kişisel ilişkinin velayet görevine engel olacak şekilde düzenlenmemesi gerekir. Taraflar çocuğun haftanın üç günü babada dört günü anada kalacak şekilde kişisel ilişki kurulması konusunda anlaşmış olsalar bile Yargıç bu anlaşmayla bağlı değildir. Böyle bir kişisel ilişki çocuğun ruhsal ve bedensel gelişmesine engel olacaktır. Yargıtay’a göre de “çocukların korunması kamu düzenine ilişkin olup boşanmaya ve ayrılık vukuunda hâkim ortak çocukla­rın velayet haklarının kullanılması ile çocuklarla, ana babanın kişisel ilişkilerine dair gerekli düzenlemeleri, boşanma kararının gereği olarak resen (kendiliğinden) gö­zetmek zorundadır”. Tarafların çocuğun yaşantısını alt üst edecek şekilde kişisel ilişki hakkında anlaşmaları halinde yargıç bunu kabul etmek zorunda değildir.

E- Kişisel İlişkinin Külfeti

Çocukla kişisel ilişki kurulmasının külfeti kendisine velayet verilmeyen tarafa aittir. Çocukla görüşmek istiyorsa gidip çocuğu yaşamını sürdürdüğü evden almak ve varsa masraflarına katlanmak zorundadır.

F- Kişisel İlişkinin Süresi

Kişisel ilişki karan, infazda (kararın yürütülmesinde, kararın gereğinin yerine getirilmesinde) duraksama yaratmayacak şekilde açık olmalıdır. Kişisel ilişkinin başlangıç tarihi gün ve saati, süresi, bitiş tarihi gün ve saati açıkça yazılmalıdır. Kişisel ilişki tarih, gün ve saat belirtilerek açık ve net olarak düzenlenmelidir.

G- Çocuğun Yaşı

Kişisel ilişkinin süresi saptanırken çocuğun yaşı göz önünde tutulmalıdır. Anne sütüyle beslenen bir çocuğun dört saatten fazla bir süre babayla kişisel ilişki kurul­ması olanaklı değildir. Yargıç çocuğun yaşına göre en uygun süre ile kişisel ilişki kurulmasına karar vermelidir. Yargıtay bir kararında bir buçuk yaşındaki bir çocu­ğun temmuz ayınınl-31 tarihleri arasında babaya bırakılmasının uygun olmadığına karar vermiştir.

H- Çocukla Birlikte Yaşama Zorunluluğu

Velayet hakkı çocukla birlikte yaşamayı gerektirir. Kişisel ilişki kendisine velayet verilen tarafın velayet görevini yerine getirmesine engel olacak kadar uzun ve sıklık­ta olmamalıdır. Kişisel ilişki velayet hakkım bölecek kadar da uzun olamamalıdır.

I- Tarafların Aynı Şehirde Oturması Halinde Kişisel İlişki

Taraflar aynı şehirde oturuyorlarsa kendisine velayet verilmeyen tarafla çocu­ğun ayın belli günlerinde kişisel ilişki kurması sağlanmalıdır. Bir örnek vermek gerekirse “Tarafların aynı şehirde oturmaları halinde her ayın ilk ve üçüncü Cumar­tesi günü saat 10.00 dan 17.00 ye kadar çocuğun babasıyla kişisel ilişki kurulması­na” şeklinde karar verilmelidir.

İ- Tatil Olanağı

Kişisel ilişki çocukla kendisine velayet hakkı verilmeyen tarafın gerektiğinde ta­til yapmalarına olanak verecek şekilde düzenlenmelidir. Bunun için okulların tatil olduğu yaz ayları seçilmelidir. Kendisine velayet hakkı verilmeyen tarafın bir engeli yoksa temmuz veya ağustos ayları en uygun aydır. Çocukla kendisine velayet ve­rilmeyen tarafla özel bir durumu olmayan ve yaş bakımından da engeli olmayan çocukla arasında “her yıl 1 temmuz günü saat 9.00 da başlamak ve 31.temmuz günü saat 17.00 de bitmek üzere kişisel ilişki kurulmasına” karar verilmelidir.

J Ayrı Şehirde veya Başka Ülkelerde Oturma Halinde Kişisel İlişki

Taraflar ayrı şehirde veya başka ülkelerde oturuyorlarsa kişisel ilişkinin senenin uygun bir ayında akla yatkın bir süre ile kararlaştırılması gerekir. Yargıtay ayrı ülkelerde oturulması halinde kişisel ilişkinin bir aydan az olmaması görüşündedir.

K- Dini ve Milli Bayramlarda Kişisel İlişki

Kendisine velayet verilmeyen ana veya babanın dini ve milli bayramlarda ço­cukla bir araya gelmesi anlayışla karşılanmalıdır. Bu halde de kişisel ilişkinin baş­langıç ve bitiş gün ve saatinin duraksamaya yer vermeyecek derecede açık olması gerekir. Kişisel ilişkinin “her sene dini bayramların ikinci günü saat 9.00 dan saat 17.00 a kadar küçük (A)’nın babasına teslim edilmesi suretiyle” kişisel ilişki kurul­masına” karar verilmesi önerilebilir.

L- Dedelik ve Nenelik Davası

Mülga Türk Kanunu Medenisinde büyükbaba ve büyükannelerle kendi tarafına velayet verilmeyen tarafın kişisel ilişkisini düzenleyen bir hüküm bulunmamaktay­dı. 18. 11 1959 tarih 12/29 sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme Umumi Heyetinin kararına göre büyükanne ve büyükbabanın torunlarıyla kişisel ilişki kurma hakkı velayet ilişkisinden kaynaklanan bir hak olmayıp tedbir niteliğinde idi. Çocuğun ilerde mirasçı olacağı büyükbaba ve büyükanne ile ilişkisinin devam etmesi çocu­ğun gelecekteki çıkarlarının korunması bakımından önemli bulunmaktaydı. Bü­yükbaba ve büyükanne ile torun arasında kurulacak kişisel ilişki çocuğun manevi ve ahlaki gelişmesine olumlu etkide bulunacaktır anlayışına dayanıyordu.

4721 sayılı T.M.K.’unun 325. maddesine göre “Olağanüstü haller mevcutsa, ço­cuğun menfaatine uygun düştüğü ölçüde çocuk ile kişisel ilişki kurulmasını isteme hakkı diğer kişilere, özellikle hısımlara da tanınmalıdır.” Madde bu haliyle Yargı­tay’ın yukarda işaret edilen içtihadının kapsamını oldukça genişletmiş gözükmek­tedir.

18 11 1959 tarih 12/29 sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme Umumi Heyetinin kararına göre büyükanne ve büyükbabanın torunlarıyla kişisel ilişki kurma hakkı 4721 sayılı T.M.K.’unun 325. maddesinden farklı ve halen yürürlükte bulunmakta­dır. Çünkü T.M.K.’unun 325.maddesi hısımlarla kişisel ilişkiyi olağanüstü hallerin olmasına bağladığı halde söz konusu içtihatta böyle bir koşul bulunmamaktadır.

Çocuğun üçüncü kişilerle kişisel ilişkisi ile hısımlarla kişisel ilişkisinin birbirin­den oldukça farklı sebeplerinin olması gerekir.

Üçüncü Kişilerle Kişisel İlişki: Hemen belirtmek gerekir ki çocuğun üçüncü ki­şilerle kişisel ilişkisi velayet hakkından kaynaklanan bir ilişki değildir. Bu tür ilişki­nin iki koşulu vardır. Birincisi olağanüstü hallerin olması, ikincisi çocuğun çıkarları­nın öyle gerektirmesi. Örneğin çocuğa çok büyük oranda mal varlığı bırakan veya vasiyette bulunan kişinin çocukla zaman zaman birlikte olma arzusunu anlayışla karşılamak gerekir. Ancak kişisel ilişkinin çocuğun sağlık, eğitim ve ahlaki gelişimi­ne uygun olması, çocuğu oradan oraya dolaştıracak nitelikte olmaması gerekir.

Hısımlarla Kişisel İlişki

Kanaatimize göre anne veya baba sağ ise hısımların çocukla kişisel ilişki hakkı yoktur. O hısımlar kişisel ilişkiyi kendi tarafında bulunan anne veya baba aracılığıyla kullanacaklardır. Kişisel ilişki kurulacak hısım grubu­nun oldukça geniş tutulmasının büyük sakıncaları vardır. Davacı durumundaki büyükbaba, büyükanne, dayı, teyze, hala ve amca kendi tarafında bulunan ana veya babaya tanınan kişisel ilişki ile sınırlı ve o kapsamda çocukla kişisel ilişki kurabileçektir. Çocukla kişisel ilişki gelenek ve görenekler ölçüsünde, çocuğun oradan oraya dolaşmasına yol açmamak koşuluyla gerçekleşmelidir.

M- Kişisel İlişkinin Sınırları

4721 sayılı T.M.K.’unun 324.maddesine göre “Ana ve babadan her biri, diğeri­nin çocuk ile kişisel ilişkisini zedelemekten, çocuğun eğitilmesi ve yetiştirilmesini engellemekten kaçınmakla görevlidir.

Kişisel ilişki sebebiyle çocuğun huzuru tehlikeye girer veya ana ve baba bu hak­larını birinci fıkrada öngörülen yükümlülüklerine aykırı olarak kullanırlar veyeı çocuk ile ciddi olarak ilgilenmezler ya da diğer önemli sebepler varsa, kişisel ilişki kurma hakkı reddedilebilir veya kendilerinden alınabilir”.

Madde ile kişisel ilişkinin sınırları ve uyulması geren hususlar belirlenmiştir. Velayet kendine verilen taraf diğer tarafın kişisel ilişki hakkına engel olmamakla, her iki taraf da çocuğun eğitimini ve yetiştirilmesini engellememekle yükümlüdür.

Kişisel ilişki sebebiyle çocuğun huzurunun tehlikeye atılmaması, ana ve baba­nın kişisel ilişki kararma saygılı davranması, kişisel ilişki kararının uygulanması için gerekli ortamın sağlanmış olması gerekmektedir. Çocukla kişisel ilişki hakkına sahip olan tarafın kişisel ilişki süresince çocukla ciddi olarak ilgilenmesi gerekmek­tedir. Çocukla ciddi olarak ilgilenilmez veya diğer önemli sebeplerin olduğu anlaşı­lırsa kişisel ilişki kurma hakkı kendilerinden alınabilir.

N- Kişisel İlişkinin Değiştirilmesi

Kişisel ilişkinin değişen koşullara göre de değiştirilmesi olanaklıdır. Örneğin aynı şehirde oturan tarafların daha sonra ayrı şehirlere taşınmaları halinde kendisi­ne velayet verilmeyen tarafın her defa başka bir şehre giderek çocukla kişisel ilişki kurması onun bütün yaşantısını alt üst edeceğinden kişisel ilişkinin yeniden düzen­lenmesini isteyebilir.

O- Yetkili ve Görevli Mahkeme

Boşanma veya evliliğin butlanı kararında veya babalık davasında ya da evlilik dışı doğduğu halde tanına veya af kanunları gereğince babasıyla nesep ilişkisi doğ­duğu halde velayetin düzenlenmesi davası sırasında kendisine velayet verilmeyen tarafla kişisel ilişki düzenlenmemişse kişisel ilişkinin ayrı bir dava ile düzenlenmesi istenebilir. 4721 sayılı T.M.K.’unun 324.maddesine göre “Kişisel ilişki kurulmasıyla ilgili bütün düzenlemelerde çocuğun oturduğu yer mahkemesi de yetkilidir. Aynı kanunun 19. maddesinde “yerleşim yeri” sürekli kalma niyetiyle oturulan yer ola­rak tarif edilmektedir. Çocuğun oturduğu yer kavram ile yerleşim yeri farklı iki anlamı ifade etmektedir. Oturulan yer mutaden, geçici olarak durup kalınan yer anlamına gelmektedir. Kişisel ilişkiye ilişkin davaların çocuk orada oturmak koşu­luyla her yerde açılması olanaklıdır. Görevli mahkeme ise Aile Mahkemesidir. Aile Mahkemesi olmayan yerde ise aile hukukundan kaynaklanan davalara bakmakla görevli Asliye Hukuk Mahkemesidir.

guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
Call Now Button
error: Content is protected !!
WhatsApp chat